19 Aralık 2010 Pazar

ales.

efendiiiim, 'sabah niyetine' ales'e girdim bugün. gerçekten de başkaca bi niyetim yoktu. pazar uykumu tam almayayım, sabah erkenden kalkayım, gidip zamana karşı şöyle bi 160 soru çözeyim geleyim dedim. öyle kendime bi hedef de koymadım. hani; ''bi 80 puan yaparsam effffffsane olur yea'' gibi düşüncelerim hiç olmadı. zaten o puan nasıl hesaplanıyo onu da hiç bilmiyorum. stres yapmadan, sakin sakin soruları görmek, eğer iş ciddiye biner de tekrar girmem gerekirse nelere dikkat edeceğimi tespit etmek adına böyle bir girişimde bulundum. ancak bi an boş bulunmuş olacağım ki böyle sevimli ve olumlu düşünmüşüm, burada işlerin nasıl yürüdüğünü unutmuşum..

dün gece 'sınava giriş belgesi'nin arka yüzündeki ifadeleri okurken olumsuz bi havaya kapılmadım değil aslında. öyle şeyler var ki sınava değil de orduya teslim olmaya gidiyomuş gibi hissettim kendimi. kalem,silgi, cetvel, saat, cep telefonu, elektronik cihaz, metal eşya (bozuk para, anahtarlık vs.), çanta  vb. eşyaların sınav salonuna alınmayacağını belirten 'sert ve net' ifadeler vardı. tamam cep telefonu falan götürmedik eyvallah da 180 dk sınav yapıyosun, zamana karşı bi yarış diyosun, kolumdaki saate bok atıyosun. e helal olsun!

hadi saati de takmadık artık el koymasınlar diye, zaten sınıfta varmış(tı). e kalem-silgi? onu tedarik edeceğine ben nerden güvenecem? güvenmedim tabi, götürdüm ''kaliteli, emektar, tombik'' 0.7 kalemimi. ve n'oldu? dk. 1 gol 1. sınavın olduğu binanın kapısında emniyet arama yapıyo, bu 'yasaklı' eşyaları topluyo. müthiş!! uğurlu falan olmayan, türbeye mürbeye de sürtmediğim sadece 'sevdiğim' kalemim sıkıntı yaratıyo. ben de 'ama adamlar yazmış' diyerek fazlaca uzatmıyorum ve yaradana sığınarak kalem ve silgimi, evladını avluya terk eden bir ana gibi bırakıyorum kapının önüne. 21 yıllık ömrümün de en büyük mucizesi, sınav bittikten sonra kalem ve silgimi bıraktığım yerden  alabilmemle gerçekleşiyo orası ayrı. 

kalem ve silgiyi de bıraktık; bak ona da eyvallah ama işte anahtarıma da el kol yaptın ya, orada kopuyodu film. evimin anahtarı ulan, kreşten dadılar eşliğinde gelmedik ya sınava.. artık onu çıkartmadım cebimden, geçtim sinsice..

1-2 dk.lık aramadan sonra sınav salonumdaki yerimi aldım. soru kitapçığını kontrol ediyordum ki; 'ales maça etkili başlıyor ve durum 2-0'a geliyor..' SİSTEM DEĞİŞMİŞ!!! -size de, bana geldiği kadar doğal geliyor değil mi?- keşke haberimiz olsaydı. bu durumu, eksik sayfa var mı diye kontrol ederken öğrendiğimiz iyi oldu. 80 sözel, 40 say-1, 40 say-2 yapacağımı sanıyordum ki kitapçıkta say-1 için 40'tan sonra 41,42..,50nin de geldiğini görünce küçük çaplı bir şok yaşadım. ancak salondaki diğer 60 adayın da bu durumdan bi'haber olması bendeki gerginliği azalttı. 'e şimdi bunları hangi puan türü için neye göre cevaplıyoruz o zaman?' şeklindeki bir soruya gözetmenlerimizin de kem küm etmesi, buraları bana bir kez daha dar ediyor. neyse ki adayların arasından bir pehlivan çıkıp bildiğini bizlerle paylaşıyor ve ona göre biz de allah'a emanet bi'şeyler yapıyoruz. 

bu kadar sürprizli bi sınavın üstüne bi de toplu taşınma macerası yaşamasaydım olmazdı tabii ki. e zaten nasıl olmasın? pazar günü olduğu için sınavdan aynı anda çıkan binlerce adayı taşıyacak otobüs sayısı üç beş felan. bizim buranın otobüsüne en son binebilen ben oldum. kapıya sıkıştım hatta. ancak inat ettim inmedim. son bir kez nefesimi tutup karnımı içeri çekip vatandaşa yüklendim ve o otobüste yolculuk etmeye hak kazandım. kesinlikle kazanılmış bir hak o, sahip olmakla alakası yok. ve bir kez daha gördüm ki; ağzına kadar dolu bi otobüste 'ön kapı şenlikleri', ahırkapı hıdrellez şenliklerine kıyasla daha fantastik bi ortam. insanın aklı hayali almıyo..