9 Kasım 2012 Cuma

işveren bey.

sayın işveren bey,

sektörünün öncü isimlerinden biri olan firmanızın, gazetelere ve ilgili internet sitelerine verdiği iş ilanların sıkı bir takipçisiyim. her ilanınızı büyük bir ilgi ve heyecanla okuyorum. her seferinde büyük beklentilere giriyorum. belki bu sefer aranan kriterlere uygunumdur diyorum. ekip çalışmasına yatkınım, ingilizce ve almanca biliyorum, ms office programlarına hakimim diyorum. tamam, budur diyorum ama yine de olmuyor. hep bir şeyler eksik kalıyor..

''-benzer bir pozisyonda en az 3 yıllık iş tecrübesi'' de arıyorsunuz. ararsınız da; ilan sizin, firma sizin. ancak merakımı daha fazla gizleyemiyor ve soruyorum; eğer siz iş vermezseniz, eğer öteki firma iş vermezse, nasıl kazanırım ben o 3 yıllık tecrübeyi? ''iş tecrübesi'', pazardan kiloyla alınabilecek bir şey olmasa gerek. bu konuda sizin de sorumluluklarınız yok mu? sizin de elinizi taşın altına sokmanız gerekmiyor mu?

''-erkek adaylar için, askerliğini yapmış'' da diyorsunuz. dersiniz de, buraları konuşmuştuk. tamam bunu anlıyorum, bu karışık bir durum. kullanılıp atılmaktan korkuyorsunuz. askerliğini yapmamış erkek adayların firmanızda işe başlayıp, 1-2 yıl ''tecrübe'' kazandıktan sonra askere gidiyorum diyerek ayrılmasından ve geri dönmemesinden çekiniyorsunuz. basamak olarak kullanılmak istemiyorsunuz. buraya kadar güzel. ancak ''kafamda deli sorular'' ve ben sormaktan çekinmiyorum: askerliğini yapmış erkek adaylarla ciddi mi düşünüyorsunuz? bir ömür birlikte olma sözü mü veriyorsunuz? şimdi her şey çok daha güzel olacak diyebiliyor musunuz? tüm bunların dışında; askerliğini yapmış bir erkek adayın, ''markete'' diye çıkıp bir daha geri dönmeyebileceği ihtimalinin de farkında mısınız? yoksa onun da garantisini alıyor musunuz? 40 yıllık market alışverişinin peşin yapılmasını da istiyor musunuz?

vaktinizi aldığım için özür diliyor, gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ediyorum.

saygılarımla,
memre.

20 Nisan 2012 Cuma

havadan sudan.

''yaaaa seni de çok boşladım değil mi be blog? ama napacan, hayat işte. koşturmaca falan derken zaman olmuyo. ama sen çok cicisin, ama sen çok tatlısın, ama sen bi'tanesin, bana kızmazsın değil mi? hanimiş benim blogum, hanimiş benim tatlışım.. uy uy uy ^_^''

şaka şaka. bende böyle bi'şe yok. sakın sayfayı kapatmayın. evet çok enteresan bir kafadayım ama henüz kişisel blog gönlü alacak kıvama ulaşamadım. belki ileride o da olur ama henüz erken. neyse ben çok uzatmadan yeni paragrafa geçip konuya gireyim.

efendiiiiiiiiiiiiim, yaklaşık olarak 2 aydır başkent Londra'da ikamet etmekteyim. ''aman buralar böyle iyi, aman şunlar şöyle güzel'' gibi şeylere girmiyorum, onları tahmin etmek kolay. ha derseniz ki - ki demezsiniz, çünkü genelde hiçbir şey demiyorsunuz - onları da anlat, benim başım üstüne, elimden geldiğince aktarmaya çalışırım. ama bugün değil. bugün, bilim dünyasını karıştırmak niyetindeyim. yine çok ilginç kafalardayken yapılmış bir tespitimi paylaşmak istiyorum. işte geliyor:

ingiltere'nin bol yağışlı iklimiyle ilgili duyumlarınız muhakkak olmuştur. eğer olmadıysa kusura bakmayın ama o da sizin duyumsuzluğunuzmuş. insan böyle bi'şeyi nasıl duyamaz? neyse çok da üzerinize gelmeyeyim, kendi adıma konuşayım, ben çokça duymuştum. ama bu kadarını beklemiyordum. hele ilk geldiğim günlerdeki hava koşulları beni çok acayip bir beklentiye sokmuştu. şubat'ın yirmisi civarında geldiğim londra'da inanır mısınız 1 ay boyunca yağmurlu gün geçirmedim. hatta istanbul'da kar yağarken ben burada 4 gün üst üste parka pikniğe gittim. üstelik yanaklarım güneşten al al bile oldu, o derece. ama gel gelelim nisan'ın başından beri bir yağmur, bir soğuk, bir bulutlu havalar.. depresyonun önünü alamıyoruz. herkesin içi şişti. ve bu depresyon ve iç şişikliği hali beni konu üzerinde düşünmeye itti. kendi kendime dedim ki;

bugüne kadar pek çok öğretiyle karşılaştım. bunlara göre;

1) ingiltere, kuzey yarım kürede yer alıyor.
2) kuzey yarım kürede; ocak'tan haziran'a gittikçe havalar ısınır, güzelleşir, güneşli günler görülür.
3) güney yarım kürede ise; ocak'tan haziran'a gittikçe havalar bi kapatır, bi böyle basar, bi yağmur yağar, güneş pek görülmez.

tüm bu teorik bilgileri, günlük hayatın gerçekleriyle karşılaştırdığımda ortaya büyük bir çelişki çıkıyor. kuzey yarım kürede yer alan ingiltere'de; nasıl oluyor da bariz bir şekilde güney yarım küre akışı yaşanıyor ve şubat'ta 15 derece olan hava nisan'da 5 derece oluyor? bu sorunun cevabını ararken çok çılgın atıyorum ve kendimi şu soruyu sorarken buluyorum:

acaba ekvator çizgisi ingiltere hizasında meme yapmış olabilir mi? (bkz. şekil.a)
(şekil.a: ekvator memesi)

ve acaba bu ''meme bölgesi'' nedeniyle birleşik krallık, ekvator çizgisinin altında kalarak güney yarım küre özelliği gösteriyor olabilir mi?

isviçre'siz bir sivil adamı (isviçre'li ve bilim adamı olmayan er kişi) olarak benim varabildiğim sonuç budur. konunun uzmanlarını, beni ve benim gibi mağdur olan pek çok kişiyi aydınlatmaları için göreve davet ediyorum. gereğini arz ederim.

saygılarımla.