14 Eylül 2010 Salı

ÇifT haseki Paşa.

şu hayatta da en çok merak ettiğim bir şey varsa, o da  fast food mekanlarında müşteriye verilen peçete sayısının azlığıdır. ben bunu gerçekten çok merak ediyorum. öyle böyle değil yani. hani mesela ''dünya dışında bi yerlerde de hayat var mı acaba?'' diye de merak ediyorum, '' öss'de 10 puan daha fazla yapsaydım n'eler olurdu acaba?'' diye de ancak hiçbiri bu peçete merakım kadar şiddetli değil. çünkü onlar zaten ütopik şeyler. herkes merak ediyo uzayı. millet kafayı yiyo, kars'ta varsa mars'ta da hayat vardır kesin, diye (kars'lı arkadaşlar alınmasınlar, ses uyumu kaynaklı kelime şakası yaptım kendimce, beni gidi kerata). dünyanın parasını emeğini gömüyolar bu işe. net bi'şey de olduğu yok. ''anammm mars'ta su bulduk, su varsa kesin yaşam da vardır!!'' şeklinde çıkarım yapıp seviniyolar, ''işte bu sefer yakaladık sizi uzaylılar!'' diye. sonra bi kaç gün geçiyo, ''eneeeee su değilmiş, taş deseniymiş, gözümüz yanılmış'' diyolar. onların da işi zor.

öss zaten başlı başına bir muamma. adı bile değişiyo habire. bi oluyo öss, bi oluyo öys, en son oldu ygs-lgs falan. o kadar acayip bi'şey yani. herkesin ütopyasında da yeri var. adam 350 yapıyo, ulan 10 puan daha yapaydım tıp oluyodu, diyor. bi başkası 170 yapıyo, ulen 10 puan daha yapaydık barajı geçiyoduk, diyor. herkesin bi 10 puan fazlalı hayali var yani. ondan o da sarmıyo pek.

peçeteye gelince.. peçete ulan işte. bu merakı diğerlerinden üstün kılan da zaten onun peçete oluşu. yani onun peçeteliğini merak etmiyorum. ''abi adamlar ağaçtaki selülozdan bunu nasıl yapıyolar yaa?'' demiyorum. ona da saygım sonsuz tabi ama beni ilgilendiren kısmı orası değil. beni ilgilendiren kısmı bu peçete verimi konusundaki bencillik.

ortalama bir fast food mekanına gidiyosun mesela. isim vermeyelim de işte patatesli hamburgerli bi mekan olsun. genel olarak en çok onlar tercih ediliyor çünkü. siparişini veriyosun, şu menü olsun lütfen diyosun, içeceğiniz ne olsun falan diyor kasadaki bay/bayan çalışan. böyle de kibar bir diyalog. o sizli bizli konuşuyor, sen de lütfediyorsun falan. acayip güzel bir atmosfer. sonra siparişler tepsiye gelmeye başlıyo yavaş yavaş. bir karton içinde kızarmış patates, bazen kağıda sarılı; bazen kağıda da sarılı olmayan, karton bir kutuda ikamet eden bir hamburger, tercihen yine karton içinde kızarmış ekstralar (soğan halkası, tavuk parçacıkları vs.),-bu da yeni cinslik- bir süredir paraya tabi olan soslar, karton bardakta içecek, pipet ve deeeee 1 adet ''peçetee''.

tepside oluşan bu tablo sonrasında kibarlık bitiyor, o çizgi bozuluyor, çünkü sana çatal-bıçak verilmediğinden tüm o tepsidekileri elle yemen gerekiyor. hadi tamam elle yiyelim, eyvallah. e peki güzel kardeşim, peçeteyi neden 1 tane veriyosun? bana yemeğimi elle yedirtiyorsun da peçeteyi neden esirgiyorsun. ver ulan ordan 5-10 tane. belki ben 10 parmak patates yerken cep telefonum çalacak, eski parayla ayda 5 milyar maaşla çalışacağım bir iş teklifi gelecek; ben de elim yağlı, arayan bi daha arar nasıl olsa diyecem, pis elimi cebime sokmayacam, o telefon öyle çalacak çalacak ve susacak. ve de susacak yani... veya belki sevgilimle oturuyorum, ağzıma 2 patates attıktan sonra onu öpesim geldi, bıyığım ketçap olmuş, öyle de öpülmez hatun kişi. napcam? mecbur vazgeçiyorum öpmekten. hayvan gibi yemeğime odaklanıyorum. hani çünkü 1 peçeteyle bu kadar iş idare edilemez. ketçapı sil, yağı sil, eli sil, ağzı sil. kurtarmaz hacım.

işte sen bu peçeteyi 1 tane vererek beni yemek boyunca geriyosun. bi de bence çok büyük bencillik yapıyosun. bencilliklerin içinde bence en pisini. Üç yaşındaki bir çocuğun, oyuncağını başka bir çocukla paylaşmaması gibi değil yani. baya büyük bi hayvanlık yapıyosun çok afedersin.

hem peçete dediğin nedir ki? peçetedir en nihayetinde. 3 kuruş şey. ver oradan bi tomar gitsin, benim de kafam rahat olsun. hayret bi'şeysin. muhtemelen de elinin altındaki en ucuz şeydir he peçete. tabiiii sen bu bencillikle o peçeteden ucuza geliyosun benim gözümde orası ayrı.. (çok mu ağır oldu le?)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder